Konu Başlıkları
İngilizce ‘High’ Kelimesine Giriş
İngilizce öğrenirken karşımıza çıkan temel kelimelerden biri olan ‘high’, ilk bakışta basit gibi görünse de aslında oldukça zengin bir anlam yelpazesine sahiptir. Genellikle Türkçe’deki ‘yüksek’ kelimesiyle eşleştirilse de, kullanıldığı bağlama göre farklı anlamlar kazanabilir. Bu makalede, ‘high’ kelimesinin hem sıfat (adjective) hem de zarf (adverb) olarak farklı kullanımlarını, yaygın anlamlarını ve örnek cümlelerini detaylı bir şekilde ele alacağız.
‘High’ Kelimesinin Sıfat Olarak Kullanımı ve Anlamları
‘High’ kelimesi en yaygın olarak bir sıfat göreviyle kullanılır ve çeşitli durumları niteler. İşte başlıca anlamları:
1. Fiziksel Yükseklik
En temel ve bilinen anlamı, bir nesnenin veya yerin yerden olan mesafesinin fazlalığını ifade etmektir. Dağlar, binalar, duvarlar gibi yapılar için kullanılır.
- Mount Everest is the highest mountain in the world. (Everest Dağı dünyadaki en yüksek dağdır.)
- The birds were flying high in the sky. (Kuşlar gökyüzünde yüksekte uçuyordu.)
- Be careful, the shelf is quite high. (Dikkatli ol, raf oldukça yüksek.)
Not: İnsanların veya ağaçların boyundan bahsederken ‘high’ yerine genellikle ‘tall’ kullanılır. ‘He is a tall man’ (O uzun boylu bir adam) demek daha doğrudur, ‘He is a high man’ denmez.
2. Seviye, Derece ve Mertebe
‘High’, soyut kavramlarda bir seviyenin, rütbenin veya derecenin üst düzeyde olduğunu belirtmek için kullanılır.
- She holds a high position in the company. (Şirkette yüksek bir pozisyona sahip.)
- He graduated with high honors. (Yüksek onur derecesiyle mezun oldu.)
- The demand for qualified engineers is very high. (Nitelikli mühendislere olan talep çok yüksek.)
- This course requires a high level of English proficiency. (Bu kurs yüksek seviyede İngilizce yeterliliği gerektirir.)
3. Miktar, Yoğunluk ve Şiddet
Sıcaklık, hız, fiyat, kalite gibi ölçülebilir şeylerin miktarının veya yoğunluğunun fazla olduğunu ifade eder.
- Temperatures reached a record high today. (Sıcaklıklar bugün rekor yüksekliğe ulaştı.)
- The car was traveling at a high speed. (Araba yüksek hızda seyrediyordu.)
- The cost of living is quite high in this city. (Bu şehirde yaşam maliyeti oldukça yüksek.)
- This restaurant is known for its high quality food. (Bu restoran yüksek kaliteli yemekleriyle bilinir.)
4. Ses (Perde)
Sesin inceliğini, yani perdesinin yüksekliğini ifade etmek için kullanılır.
- She can sing very high notes. (Çok yüksek (ince) notaları söyleyebilir.)
- The smoke alarm emitted a high-pitched sound. (Duman alarmı yüksek perdeli (tiz) bir ses çıkardı.)
5. Önem ve Ciddiyet
Bir konunun önem derecesinin veya risk seviyesinin yüksek olduğunu belirtir.
- This issue is of high importance. (Bu konu yüksek öneme sahiptir.)
- Learning English is a high priority for my career. (İngilizce öğrenmek kariyerim için yüksek bir öncelik.)
- Investing in this sector involves high risk. (Bu sektöre yatırım yapmak yüksek risk içerir.)
6. Duygusal ve Zihinsel Durum (Genellikle Olumlu)
Moralin, keyfin veya beklentilerin yüksek olduğunu ifade eder.
- Everyone was in high spirits after the victory. (Zaferden sonra herkesin morali yüksekti.)
- We have high hopes for the future of the project. (Projenin geleceği için yüksek umutlarımız var.)
- He has always had a high opinion of her work. (Onun işi hakkında her zaman yüksek bir fikre sahip olmuştur.)
7. Uyuşturucu veya Alkol Etkisi Altında Olma (Argo)
Konuşma dilinde ve argoda, bir kişinin uyuşturucu veya alkolün etkisi altında olduğunu belirtmek için kullanılır. Bu kullanım gayriresmidir.
- He seemed high on something. (Bir şeyin etkisi altında gibi görünüyordu.)
Bu çeşitli sıfat kullanımları, ‘high’ kelimesinin ne kadar esnek olduğunu göstermektedir. İngilizce’deki sıfatların genel kullanımı ve türleri hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz, İngilizce sıfatlar hakkındaki kapsamlı rehberimize göz atabilirsiniz.
‘High’ Kelimesinin Zarf Olarak Kullanımı
‘High’ kelimesi aynı zamanda zarf (adverb) olarak da kullanılabilir ve bir eylemin nasıl yapıldığını belirtir. Zarf olarak kullanıldığında genellikle ‘yüksek bir seviyede’ veya ‘yüksek bir yere’ anlamlarına gelir.
- The plane flew high above the clouds. (Uçak bulutların üzerinde yüksekte uçtu.)
- You should aim high if you want to succeed. (Başarılı olmak istiyorsan yükseği hedeflemelisin.)
- Prices are running high this season. (Fiyatlar bu sezon yüksek seyrediyor.)
Not: ‘Highly’ şeklinde bir zarf da bulunur, ancak anlamı genellikle ‘çok’, ‘oldukça’, ‘son derece’ gibi derecelendirme üzerinedir ve genellikle soyut kavramlarla kullanılır (highly recommended – şiddetle tavsiye edilir, highly skilled – çok yetenekli). ‘High’ zarfı ise daha çok fiziksel yükseklik veya seviye belirtir.
‘High’ Kelimesinin Karşılaştırma ve Üstünlük Halleri (Comparative & Superlative)
Diğer birçok sıfat gibi, ‘high’ kelimesinin de karşılaştırma (comparative) ve üstünlük (superlative) halleri vardır:
- High (Yüksek – Yalın Hali)
- Higher (Daha Yüksek – Karşılaştırma Hali)
- Highest (En Yüksek – Üstünlük Hali)
Örnekler:
- This building is high. (Bu bina yüksek.)
- That building is higher than this one. (Şu bina bundan daha yüksek.)
- The Burj Khalifa is the highest building in the world. (Burj Khalifa dünyadaki en yüksek binadır.)
- We need to climb higher to get a better view. (Daha iyi bir manzara için daha yükseğe tırmanmalıyız.)
Sıfatların bu karşılaştırma ve üstünlük yapıları İngilizce dilbilgisinin önemli bir parçasıdır. Daha fazla detay ve örnek için İngilizce comparative ve superlative sıfatlar üzerine hazırladığımız detaylı anlatımı inceleyebilirsiniz.
‘High’ İçeren Yaygın Deyimler ve İfadeler
‘High’ kelimesi birçok deyim (idiom) ve kalıplaşmış ifade içinde de yer alır:
- High time: Bir şeyin yapılma zamanının çoktan geldiğini, hatta geç kaldığını belirtir. (It’s high time you started studying for the exam. – Sınava çalışmaya başlamanın tam zamanı (hatta geç bile kaldın).)
- High five: Başarıyı veya anlaşmayı kutlamak için yapılan ‘çak bir beşlik’ hareketi. (They gave each other a high five after scoring the goal. – Golü attıktan sonra birbirlerine çak bir beşlik yaptılar.)
- High and dry: Birini zor bir durumda yardımsız bırakmak. (When the company closed, the employees were left high and dry. – Şirket kapandığında çalışanlar yüzüstü bırakıldı.)
- High hopes: Yüksek umutlar beslemek. (We have high hopes for her success. – Onun başarısı için yüksek umutlarımız var.)
- High profile: Çok dikkat çeken, kamuoyunun gözü önünde olan. (The trial was a very high profile case. – Dava çok ses getiren bir vakaydı.)
- Search high and low: Her yeri didik didik aramak. (I searched high and low for my keys but couldn’t find them. – Anahtarlarım için her yeri aradım ama bulamadım.)
Deyimler, dilin kültürel zenginliğini yansıtır ve akıcılık kazanmak için önemlidir. En yaygın İngilizce deyimler sözlüğü sayfamızda daha fazla deyim ve anlamını bulabilirsiniz.
Sonuç
Görüldüğü gibi, İngilizce’deki ‘high’ kelimesi sadece ‘yüksek’ anlamına gelmez. Fiziksel yükseklikten soyut kavramlara, seviye bildirmekten duygu durumlarını ifade etmeye kadar geniş bir kullanım alanına sahiptir. Sıfat, zarf ve deyimler içinde farklı anlamlar kazanabilen bu kelimeyi doğru bağlamda anlamak ve kullanmak, İngilizce iletişim becerilerinizi geliştirmede önemli bir adımdır. Farklı anlamlarını ve kullanıldığı yapıları öğrenerek kelime dağarcığınızı zenginleştirebilir ve İngilizce’yi daha etkin bir şekilde kullanabilirsiniz.